Kadın Olmak…

Nasıl yaşayacağını söyleyen erk kadının ne kadar yaşayacağına da karar verir oldu. Yetiştirme tarzımız ortada, istatistikler ortada ama biz suçsuzuz öyle mi?

 
Kadın Olmak 2

Kadın Olmak…

Kültürden kültüre, yıldan yıla ve hatta günden güne değişen yer yer gelişen yer yer gerileyen bir olgu. Bundan bir olgu olarak bahsedebilmek bile maalesef kadın olmanın kadınların eline bırakılmadığının bir göstergesi. Hemen her aile yapısında, kültürde kadın olmanın çeşitli zorlukları var. Ülkemizdeyse durum tahmin ettiğimizden de daha kötü…

Daha çocukken evcilik oynamayı, oyuncak bebekleri giydirip, beslemeyi öğrettiğimiz kızlarımızın bilinç dışına senin görevin annelik diye fısıldamıyor muyuz? Odasını pembeye boyayıp, şirin kıyafetler alarak naif olmalısın mesajını biz vermiyor muyuz? Eteğini kapatarak oturması için defalarca uyarıp, giyminin öteki için bir tehdit oluşturduğunu ima etmiyor muyuz? İlk adet gördüğünde adettendir diyip suratına bir tokat patlatarak kadın olmak ayıptır da mı demiyoruz? Gençliğinde hava karardığında çabuk eve gel çağrılarıyla bunaltıp, kızını dövmeyen dizini döver diyip yaşamında asıl söz sahibinin otorite figürü erkek (baba) olduğunu da öğretmiyoruz diyelim.
Peki ya evlenecekken beline kırmızı bir kurdele bağlayıp, artık sevişmene izin veriyoruz mesajıyla birlikte, namusu bir parça kanda arayanlar da mı biz değiliz? Baba evinden cenazeye uğurlarcasına çıkartıp, göz yaşlarıyla “boşanmak bize ters artık burası senin evin değil.” mesajı bile vermemişizdir, en azından bilerek, isteyerek yapmamışızdır…

2020 yılı içinde 400’den fazla kadın öldürüldü. Öldürülen 400 kadından sadece 30’u katilini tanımıyordu. 370’ten fazla kadın baba, eski koca, eş, sevgili, kardeş veya başka bir akrabası tarafından öldürüldü. Nasıl yaşayacağını söyleyen erk kadının ne kadar yaşayacağına da karar verir oldu. Yetiştirme tarzımız ortada, istatistikler ortada ama biz suçsuzuz öyle mi?

Bir insanın kişiliği çocuklukta şekillenir, büyüdükçe öğrenilen çaresizliklerle sınırlanır. Birçok kadının çocukluktan, ergenliğe ve hatta evliliğe kadar bir gün dahi kendi olamadığı, kendini olduğu gibi ifade edemediği, hep bir otoriteden, baskıdan, tecavüzden korktuğu bir dünya yaratıp, sonra da o kadınlardan çocuklar yetiştirmelerini isteyip başarılı, sağlıklı, mutlu bir toplumun hayalini kuruyoruz. Bu döngü böyle devam ediyor, baskıyla yetişen anneler; bastırdığı öfkesini  bir şekilde çocuğuna yansıtıyor, sonuç olarak da toplumun hemen her bireyi travmatik aile öyküleriyle dolup taşıyor.

Kadınları mutlu ve özgür olmayan toplumlar travmalara bağımlıdırlar!

Bu distopik paradoksu değiştirmek dileğiyle, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününüz Kutlu Olsun.


Kartal Şahin.